Devlet ve millet kavramlarının altüst edilişi, Ülkenin yeraltı yerüstü kaynaklarının yabancıların eline geçişi, Zengin yoksul/fakir farkının artması, Tarafsızlık ve yansızlığın terkedilmesi, Hukukun adaletin katledilmesi, Çağdışı Vahhabi Arap kültürünün Din diye yaşatılmak istenmesi, Azınlık radikal dinci zihniyetin inancın tek gerçek inanç-yaşam diye yansıtılması, Din kisvesi altında kitleler yalanla uyutulurken, ekonomik kaynakların; talan edilmesi, Hoşgörünün, sevginin ve saygının kalkması. Ayrımcılığın ve nefret söyleminin egemen hale geldiği, bir dönemde, aydınların hukukçuların görevi, diğer meslek gruplarına göre daha da önem kazanmaktadır. Halk; derin bir uyku içindedir. Rahat, huzurlu memnun. Olup bitenleri görememenin, uyandırılacağını düşünememenin keyfini sürüyor. Saadetin hep böyle devam etmesini, hiç uyandırılmamasını ister. Ama bir gün gelecek, uyandırılacaklar. Halk; okumayı, düşünmeyi sevmiyor. Düşünürse rahatının kaçmasından korkuyor. Yuvanızın temeline dinamit koymak istiyorlar, diyoruz, aldırmıyorlar. Sözümüze kulak verirlerse, tedbir almak gerekeceğini anlıyor, zahmete girmek istemiyorlar. Halkın bir kesiminin bir tek endişesi var: gününü gün etmek, dilediği gibi yaşamak. Halk; mücadeleden ürküyor. Öylesine ürküyor ki, sizin için yapılan mücadelelerle ilgisinin olmadığını, göstermek ihtiyacını duyuyor. Ülkenin birçok sorunu var. Şer güçler, sayılamayacak kadar çok. Diken üzerinde. Fakat halk dikenli bir yolda ayağını yaralamadan yürümenin, mümkün olmayacağını unutuyor. Halk; tehlikeyi görünce, korkulu bir rüya görürmüşçesine sırtını dönüyor. Yeni ve eskisinden daha derin bir uykuya dalıyor. Halkı hiçbir feryat, uyandıramıyor. Tehlikeyi anlamasını temin edemiyor. Yaklaşan düşmanın, ara sıra yumruğunu yiyor; hassas bir yerinize iğne batırılmış gibi şöyle bir sıçrıyor; şaşkın şaşkın bakıyor ve sonra da başını yastığa gömüyor.
Nasıl mı? Türkiye’de, Siyasetin Yargı’yı Kuşatmasından öte; Yargı dahil olmak üzere, devletin ve toplumun kurumları, köhnemiş çağdışı zihniyete sahip olanların birimi haline dönüştürülmüştür. Bu sürecin aktörleri, duygularına, koltuk servet hırslarına hakim olamamışlardır. Türkiye; kin nefret ve öfke ile intikam diye sayıklayan dini istismar eden adaleti katleden bir fasıklar güruhu ile karşı karşıyadır. Üstünlerin Hukukunu gerçekleştirmenin hazzıyla birbirlerini kutlayanlar artmaktadır. Devlet nüfuzunun kötüye kullanılması suretiyle oluşan böyle bir tablodan demokrasi, insan hakları, kamu hizmeti verimliliği ve toplumsal barışın çıkmayacağı açıktır. Türkiye, hukuku askıya alan bu ilişkiye mahkûm olmayacaktır. Kendisini kuşatan yapıyı kıracak ve Hukuk Devletini yeniden inşa edecektir. İnanıyor ve umut ediyorum ki; Aydınlar, Milli güçler; oluşturulmuş çıkar ilişkilerine girmeden ve tenezzül etmeden; Sivil Toplumun sesi olacaklardır. Mağdurların hak ve hukukuna sahip çıkacaklardır. Çevre katliamına karşı çıkacaklardır. Yaratılan korku ve baskı iklimine karşı haykıracaklardır. Hukuktan yana, adaletten yana, haktan yana olacaklardır. Üstünlerin hukukunun temsilcisi olmayacaklardır. Güçsüzlerin, mazlumların ve mağdurların sesi olacaklardır. Hoşgörünün, barışın, adaletin, sevginin egemen olacağı bir Türkiye özlemi arttıkça insanların sesini yükseltmesi kimleri rahatsız eder?