Bazı insanlar vardır, hiç görmeseniz de, tanışmasanız da, o sizin ailenizden biridir. Daha kundaklı olduğunuz zamanlardan tanırsınız sesini, Aslında o sizin sanatla tanıştığınız ilk kişidir. Zaman geçtikçe sanatçı olmanın destanını yazdığına tanık olursunuz, hayranlığınız arttıkça artar.
Kimden mi bahsediyorum, hangi sıfatını sayayım ki, evde annemle turşu suyu, limon tuzuyla yapılır diye kavga eden Kazım Usta, arkadaşlarımın ve benim bütün haylazlıklarıma katlanmasına rağmen yine de bizlerden umudunu kesmeyen Mahmut Hoca, işçinin emekçinin hakkını korumak için kendi canını siper eden Burhan Usta, oğluna hem annelik hem babalık yapan Yaşar Usta, en önemlisi de sanatını Atatürk uğruna yapan gerçek bir sanatçıdan, Münir Özkul’dan.
Benim hayranlığım kızıma geçmiş olacak ki, o da ne zaman televizyonda bu büyük sanatçıyı görse, illa bu filmi seyredeceğim diye tuttururdu. Doğrusu aynı filmi kaç kere seyrettiğini ben de bilmiyorum.
Bir gün Münir Özkul’un Adana’ya geleceği haberini aldık. Hemen ayarlayıp kızımı götürdük, sahnede O’nu gördüğü zaman gözleri ışıl ışıl parladı, o kadar mutlu oldu ki, anlatılacak gibi değildi.
Burada herkesin bildiği hayatını yazıp da bilgileri tekrarlamak istemiyorum. Çünkü bu memlekette yaşıyorsan, Münir Özkul’la ilgili her şeyi biliyorsun demektir.
Münir Özkul uzun bir süredir demans hastalığı yaşıyordu 2003 yılından bu yana evinden dışarıya çıkmak ve kimseyle görüşmek istemiyordu. Hastalığı yüzünden geçmişe dair birçok şeyi hatırlamıyor ve ölen arkadaşlarının yaşadıklarını sanıyordu. Özkul, kendisine ait mütevazı bir evde rahat bir yaşam sürdürüyordu.
Bizi çok güldürdün BÜYÜK USTA, lakin senin derdin çokmuş, bilemedik. Yıllar sonra yaşadığın bazı sıkıntıları öğrendik ve bir insan bu kadar kederliyken, nasıl oluyor da, seyircisini bu kadar güldürebiliyor diye bir kat daha hayran olduk sana.
Yıllardır çekiyorsun biliyorum, lakin dilim kurtuldu derken, yüreğim acı içinde kavranıyor.
Sen güzel çok güzel insandın Münir Özkul, bazen baba, bazen arkadaş, bazen dost, bazen öğretmenim oldun ama en çok da gönlümün sanatçısı oldun. Kaç yaşındaydın bilmiyorum, interneti karıştırıp öğrenmek ve buraya yazmak da istemiyorum. Sen hep benim hayal ettiğim yaşta kalacaksın. Televizyonların siyah beyaz olduğu zamanlardan gelip, rengarenk bir ışık gibi evimin içine girdiğin zamanlardan.
Seni dünya gözüyle görüp, ömrüme yaşattığın NEŞELİ GÜNLER için ellerini öpüp hakkını helal etmek demek vardı ama kısmet değilmiş. Mekânın cennet olsun MAHMUT HOCAM.
ŞİMDİ SEN DE GİTTİN YA
VUR O ZAMAN KİLİDİNİ
HEM ÇOCUKLUĞUMUN
HEM GENÇLİĞİMİN HABABAM SINIFINA
Kızımın Münir Özkul’a vedası
Hoşçakal filmleriyle büyüdüğüm.. En özeli, en güzeli de seninle Adile Naşit idi. Git gide daha güzel bir dünya oluşturuyorsunuz bilmediğimiz yerlerde. Yolun rengarenk, ışıklarla dolsun. Seni çok sevdik….(Selma Hürcan Uzun)