Hayat görüşümüzü etkileyen etmenlerden birisi de nasıl bir çevrede yaşadığımız, kimlerle arkadaşlık ettiğimizle alakalıdır ve aslında sahip olduğumuz görüşlerin gerçekten de bizim mi, yoksa içinde yaşadığımız toplumun görüşleri mi olduğunu ayırt etmek çok güçtür. Çoğu zaman doğruluğundan emin olduğumuz şeylerden bile, çevremizdekilerin tamamının bizden farklı düşünmesi nedeniyle şüpheye düşebiliriz.
Sosyal uyumdan bahsetmişken grup düşüncesinden bahsetmemek olmaz. Grupta bulunanlar kendilerini rahatsız edecek olan bazı gerçekleri görmezden gelirler, kendi ahlaki yargılarının doğruluğundan emin olduklarından amaçlarına uygun düşen ahlaksızlıkları mübah görürler, rakip ya da düşman gruplar için kalıplaşmış önyargılara sahip olup onları zayıf ya da şeytanî olarak nitelerler. Farklı düşünenleri sustururlar ve üyeler de kendi kuşkularını gruba uymak adına bastırırlar. Böylece grupta gerçekte bir görüşbirliği varmışçasına bir illüzyon ortaya çıkarken, grubun görüşlerine uymayan bilgiler grup üyelerinden özenle saklanır.
Eğer bu grupta “gözüne girilmesi” gereken bir lider de varsa, o zaman grup üyeleri liderin hoşuna gidecek biçimde şahinleşme eğilimine girerler; daha aşırı, daha çılgın fikirler üretildikçe grubun ortalaması giderek aşırıya kayar. Herkes birbirine uyduğu için kimse aşırıya gitmenin farkına varmayabilir. Grup gittikçe radikal bir biçimde şahinleşmiş ve otokratik hale gelmiş olabilir. Bu etkiyi de ortaya koyan pek çok deney olduğu gibi, otokratik liderlik altında bulunan kurumlarda birden fazla kişiden oluşmuş komisyonların verdiği saçma ve mantıksız kararlar “grup düşüncesi” için iyi bir örnektir. Ayrıca birden zıvanadan çıkan ve rakip takım forması giyen kim varsa onları dövmeye başlayan bir taraftar grubu davranışı da grup düşüncesinin “eyleme” dönüşmüş hali olarak nitelendirilebilir.