Bu yazıyı nasıl yazsam, nasıl layıkıyla hakkını versem?
Kelimeler yeter mi, dünyayı bir kağıt yapsam, sığar mı?
Önünüzde saygıyla eğilsem,o mübarek ellerinizden defalarca öpsem,siz artık bizim başımızın tacı değil,kalplerimizin tacısınız desem,gidenler gelir mi?,gidenlerin ailelerinin acısı bir nebze diner mi?
Ah etsem, size kalkan eller kırılır mı, gördüğünüz şiddetler, küfürler eden kişilerin dilinde cefaya döner mi?
Alkış yetmez, teşekkür yetmez, aslında hiçbir şey yetmez.
Dünyanın en kutsal mesleğine gönül vermiş, sadece gecesini gündüzüne katıp çalışmak değil, ömrünü hastalarına şifa olmak için harcayan bu beyaz meleklerin hakkı hiçbir şekilde ödenmez. Ne alkışla, ne parayla.
Mühendis olabilirsiniz, öğretmen, avukat, vs ama doktor olamazsınız.
Doktor olmak yürek ister, bilek ister, cesaret ister, en önemlisi de iyi bir insan olmak ister. Herkesin harcı değildir doktor olmak.
Şimdi bu satırları dudağını büküp okuyanlar olacak, işte şu sebeple, bu sebeple deyip yorum yapacaklar. Ne düşündüğünüz zerre kadar umurumda değil, el kadarken de böyle düşünüyordum, şimdi de.
Tarih tekerrürden ibaret derler ya, yine aynı şey oluyor işte.
Tıp tahsili yaparken, başka bir mesleği seçen arkadaşları gençliklerini yaşarken, onlar bütün zamanlarını kafam kadar kalın kitaplar arasında geçirdiler.
Dışarıdan kahkaha sesleri gelirken, onlar kendilerini günlerce bir odaya hapsedip, o zor sınavların hakkından gelmeye çalıştılar.
Biz Türkçe sınavların altından nasıl kalkacağımızı düşünürken, onlar hiç bilmedikleri bir lisanda,her şeyi Latince çözmeye çalıştılar.
24 saat süren nöbetler, uyumadan geçen geceler, güneşin doğuşunu görmeden geçen günler.
6 yıl yetmedi, dünyanın en zor sınavına girdiler, o da yetmedi,4 yıl uzmanlık ihtisası yaptılar
O da yetmedi, zorunlu hizmetlerini yapmadan diplomalarını vermediler.
Şimdi de istifa etme hakları ellerinden alındı.
Bu illet salgın başladı başlayalı, bir çok kişi evlerinde kendini karantinaya aldı. Okullar tatil oldu. Çalışan nesil, home office olarak çalışmaya başladı.
Millet maske ve eldivene hücum etti.
Çağrıların ardı arkası kesilmedi. Evde kalın, evde kalın, evde kalın.
Ya doktorlar, onlar ne yaptı?
Attılar kendilerini Azrail’in önüne.
İnsanlar ölmesin diye öldüler.
Ölmeyenler de o giysilerin içinde kan ter içinde kaldı, günlerce, aylarca çocuklarını göremediler, hayatlarından bezdiler, moralleri sıfırın altında 20 derecede gezerken canpare çalışmaya devam ettiler.
Bütün bunlara karşın, şiddet, küfür, beddua bitti mi?
Yok bitmedi.
Ne diyeyim. Allah bildiği gibi yapsın sizi.
14 Mart değil, bir ömür,365 gün, sonsuz minnetlerimle.