Geçmişte yaşadığımız depremlerde ve diğer afetlerde olduğu gibi yaşadığımız asrın felaketinde ilk müdahale eden afet bölgesinde yaşayan yerli halk oldu. Yerli halk kendi imkânlarıyla hayatta kalabilmek için tüm çabaları sarf etti. Halk yaşanan böylesine büyük bir afette aile bireylerine, komşularına ve sevdiklerine tutunabilmek için müthiş bir gayret gösterdi.
Yaşanan bu deprem sürecinde ne zaman, nerede, hangi büyüklükte bir afetin meydana geleceği bilinmediği, afetlerin insan yaşantısını tehdit ettiği ve bu nedenle yapılan çalışmalarda, kamunun tek başına bu işlevi yerine getiremeyeceği ortadadır. Afet risk algısı oluşturmadan mevcut kaynakların kullanımına, eğitim çalışmalarından müdahale ve iyileştirme çalışmalarına kadar birçok faaliyette kamu erkine yardımcı olacak en önemli unsur sivil halk olmalıdır. Aynı zamanda, yaşanan bu afetlerde afetzedelere yardım etmek amacıyla insanların tamamen gönüllülük esasıyla yaptığı veya örgütlü olarak yaptığı çalışmaları kapsayan sivil toplum kuruluşları afetlerle mücadelede önemli bir kaynaktır.
Sivil toplum kuruluşları, afet yaşamış bireylere hiçbir maddi manevi beklentisi olmaksızın tamamen kişilerin hür iradesiyle ortaya çıkan sorunlara karşı çözüm bulma amacı ile dayanışmaya dahil oluyor. Sivil toplum kuruluşlarında ‘gönüllülük’ esastır, içtenlik ve fedakârlık önemsenir. Bu sebeple gönüllülerin ortaya koyduğu çabalar da bir o kadar fazla ve anlamlı olacaktır. Sivil toplum kuruluşlarının ülkemizde yer alan her türlü toplumsal soruna karşı çözüm için değerlendirilmesi önemli bir konudur.
1999 depreminin en önemli etkilerinden biri STK’ların farkındalığı olmuştur. Yaşanan depremde mevcut kamu yönetiminin tek başına yetersiz kalması, halkın katılımının önemli ve gerekliliğini ortaya koydu. Elbette devlet tek başına afetzedelerin ihtiyaçlarını karşılayamaz. Dolayısıyla STK’ların ve toplumun afet yönetim sürecinin her aşamasında rol alması, kamu kuruluşları ile ortak çalışmaların planlanması ve yürütülmesi son derece önemlidir. İlgili kamu kurumları afetzedelere ulaşıncaya kadar halkın ve sivil toplum kuruluşların ortaya koyduğu gayretler; insan kurtarma faaliyetinden beslenmeye, ulaşımdan barınmaya kadar birçok konu oldu.
Türk halkı maddi ve manevi tüm imkanlarını birbirleriyle paylaşarak dayanışma ruhunu tüm ülke içerisinde yaşattı. Afet bölgesine göndermek için insanlar yiyeceğini, suyunu, parasını, kıyafetini, küçük bir çocuk ise oyuncağını ayırdı ve afetzedelere ulaştırma gayreti içerisine girdi. Burada yaşadığımız felaketle aslında ülke olarak ne kadar güçlü olduğumuzu görmüş olduk.