Eyy! Sevgili
Saçlarından vatan çiçekleri toplayıp
Nefesinden Şehadet Şerbet’inin en tatlısını kokladığım
Gözlerinden denizlerin en mavisini içip
Sözlerinden aşkın en derin vurgunlarını yediğim
Eyy! tarihe sığmayan Sevgili
Mustafa’m Kemal’im Atatürk’üm
Onurum, şerefim, geçmişim, geleceğim
İki Cihanda Ebedi Sevdam
Neydi aşk, uğruna tahtlardan vazgeçilen, cinayetler işlenip, intiharlar edilen, nice şairin şiirlerine ilham olup, insanın iradesini yitirmesine neden olan zafiyet derecesinde güçlü bir duygu mu?
Kim bilir kaç kişi yapmıştır aşkın tarifini. Bir de ben yapayım acizane. Aşk, yaşarken aklını başından alıp, seni bir balonun içinde başka bir gökyüzüne ışınlayan havai fişekler ordusu, havası sönünce de tepe üstü yere düşüren bir kauçuk ağacının parçaları.
Öyle sonsuza dek süren aşk falan, böyle safsatalara inanmam ben, daha doğrusu yok ki inanayım. Bilim adamları bu işe son noktayı koydular zaten. Aşkın bir süresi vardır, hele ki kavuşmayla bittiyse, ben o işi ne alaka diyeceksiniz ama yoğurda benzetirim, yoğurdun kaymağı aşktır, altında kalan kısım ise sevgi, baki kalan sevgidir sadece, o da kalabildiyse tabi.
Allah aşkını, anne aşkını, evlat aşkını bir kenara alıp da bir erkeğe olan aşktan söz edecek olursam ,benim için bu anlamda tek aşk, gökyüzünde yaşayan bir Adam’a duyulan aşktır. Miadı yok, tepe üstü yere düşmek yok, acı yok, nasıl unutacağım derdi yok.
Aşk şafak dese de bazı sevdaların teskeresi yoktur. Bu aşk da böyle bir şey. Üstünden kaç ömür, kaç yıl kaç mevsim geçerse geçsin sonu yok.
Leyla’nın Mecnun’a, Aslı’nın Kerem’e olan aşkı gibi, dokunmadığın, hatta dünya gözüyle hiç görmediğin bir Adam’a aşık olmak, el değmemiş kundağından, toprağa girmek için kesilen kefenine kadar onun aşkıyla yanmak. Hem de hiç eksilmeden, acı duymadan, her geçen gün O’nu daha da özleyerek.
Hani Şair diyor ya, ‘gelmeyecek bir gideni, olmayacak bir nedeni bekledin mi?’ diye ben bekledim, gözlerine bakınca ömrümü titreten bir Sevgiliyi bekler gibi, omzuna yaslanınca sonsuz bir huzur bulduğum bir babayı bekler gibi, nefes aldığım sürece de beklemeye devam edeceğim. Elbet bilinmeyen bir zamanda, bilinmeyen bir yerde kavuşacağım O’na.
Şimdi bu yazıyı neden yazdım? Bugün sevgililer günüymüş, o nedenle yazdım, öyle çarşıya çıkıp, bir şeyler alıp da veremem, çünkü O gidemeyeceğim kadar uzaklarda, üstelik dünyanın hiçbir alışveriş merkezinde O’na layık olabilecek bir şey de yok zaten, ben de hediyemi bir kitapla vereyim dedim.
Ey Sevgili, adres yerine Cennet yazıp, sana kocaman bir sevda buketi gönderiyorum.
Sonsuz Ahde Vefa duygularımla.
SENİN DİMİTRİNAN OLASIM GELİYOR
Öyle bakıyorsun ya gözlerime
Eros’ un aşk okunu atar gibi yüreğime
Masmavi okyanuslar taşıyor içimden
Damarlarım fırtınalarından sarhoş
Bir o yana bir bu yana kulaç atıyor
Durdurup denizi
Dalgalarla dans edesim geliyor
Kalbim kıpır kıpır
Gelip geçen gemilere seslenip
Limanları yakasım geliyor
O sesin yok mu
Dağlarda ki kekik kokularını doldurur gibi ciğerime
Niegara’yı kucaklayıp
Bir nehir gibi üstüne yağasım geliyor
Sonra bir martı olup
Göğüs kafesinde müebbet yatasım geliyor