Martı bir gün aşağıda ne oluyor, ne bitiyor diye merak eder, insan kılığına bürünüp yeryüzüne iner.
Ne yer, ne içerler. Nelere sevinir, nelerden mutlu olurlar, İNSANCA YAŞAMAK nasıl bir şeydir anlamak ister. Malum, adı üstünde insan işte, mutlaka birbirlerine çok iyi davranıyorlardır da ama mutlaka onların da kızdıkları bir şeyler vardır diye düşünür.
Denize veda edip giderken, biraz ayrı kalacağız ama eminim ki sana çok güzel haberler getireceğim, sen insanların yaralarına tuz bastığına, ben de onların gönüllerine ilham olduğuma değermiş diyeceğiz dedikten sonra sokaklarda gezinmeye başlar. Önce manavları gezip yiyeceklere bakar. İçinden, doğrusu bu ya der, ağızlarının da tadını biliyorlar. İlerde bir kalabalık görür. Yanlarına gider. Suratlarına bakınca çok üzgün olduklarını anlar. Yerde bir kadın cesedi vardır. Niye öldü diye sorar yanındakine. Bu öldürülen kaçıncı kadın der gözü yaşlı adam. Martı iyiden iyiye telaşlanır, neden ki der, eline silah alan kafasının bozulduğuna sıkıyor işte kardeşim der, hem ne şaşırıyorsun ki, sen bu dünyada yaşamıyor musun diye devam eder Adam.
Martı anlam veremez ama üstünde de durmaz. Yürümeye devam eder, ilerde ayakkabısı delik bir ihtiyar görür, üstü başı perişan haldedir. Sen bu ayakkabıyla neden geziyorsun diye sorar, ayıp değil mi? İhtiyar, param var da ben mi almadım evlat der, martı iyi de der dünyada bu kadar zengin var, biri de görüp alayım demiyor mu? Onlar der ihtiyar, paralarına para katmakla meşgul, beni görecek zamanları yok. Hem iyi bak der, bu dünyanın bir yani saltanat ise, bir yanı da sefalettir. Bir adım daha atar ki, her yerde patlamalar, cinayetler, yangınlar, kan gövdeyi götürüyor. Martının iyice aklı karışır.Sonra gruplara ayrılmış insanlar görür. Merak eder. Aralarında gezinmeye başlar. Bir ara içlerinden biri kolundan çekiştirir. Ne gezinip duruyorsun der. Yahudi misin? Hristiyan mı? Müslüman mı? Müslümansan, alevi mi? Sünni mi? Her neysen o gruba gir de ne olduğunu anlayalım der. Martı ne diyeceğini şaşırır. Neden sordun, bunun ne önemi var ki der. Olmaz olur mu der Adam. Hangi ırk, milliyet, dindensen onların arasına gitmen lazım. Martı der ki, bu durumda her dini ayrı Tanrı mı yaratmış oluyor yani, oysaki ben Allah’ın tek olduğunu sanıyordum.
Adam iyice sinirlenir, kardeşim der, sen ne saçmalıyorsun, tabi ki, ALLAH birdir, herkesi aynı Tanrı yaratmıştır. O zaman der Martı, bu gruplaşma, bu gözlerinizde ki nefretin sebebi nedir. Allah sizi birbirinize düşman olun diye mi, kardeş olun diye mi yarattı. Bu savaş, bu kin neden? Bütün insanlar aynı dilden gülümseyip, aynı dilden ağlamaz mı? Bu ayrımcılık nedir? Adam cevap veremeyeceğini anlayınca, defol git başımdan der. Beni dinden imandan çıkarma.
Martı çok büyük bir hayal kırıklığına uğramıştır..Ben şimdi bunu denize nasıl açıklayacağım diye düşünürken,biri yanına yaklaşır.buraların yabancısın herhalde der ,memleket neresi diye sorar. Martının canı burnunda, hemşerim der, memleketi, ırkı, milliyeti, dini boşver de sen
İNSANLIK DENEN BİR KÖY VARDI, O NE YANA DÜŞER?