İnsanlar için hayati önem taşıyan ve artan tüketim ve sanayi atıklarının bilinçsiz bertarafı nedeniyle kıtlığı söz konusu olan su kaynaklarını dikkatli ve bilinçli kullanmalıyız. Dörtte üçü sudan olan insanoğlu suyu sadece içmek için değil, temizlik ve ihtiyaç duyduğu maddeleri üretirken de kullanır. Örneğin deri işlemeciliği için ciddi manada su kaynağı gerekir. Termik ve nükleer santrallerin soğutma faaliyetleri için bu tesislerin su kaynağının kenarında kurulması zaruridir. Aynı şekilde gıda maddelerinin üretimi tarlaların düzenli sulanması ile mümkündür.
Suya hayati derecede ihtiyaç duyan insanoğlu onu kullanırken su kaynaklarını hem kirletmekte hem de tüketmektedir. Örneğin deri işlemeciliği neticesinde su kullanılır, işleme sonucunda oluşan kimyasal atıklar yine aynı suya bırakılır. Termik santraller su ile soğutulur, bacalarından çıkan kirli duman havaya karışır yağmur ile yeryüzüne iner ve su kaynaklarını kirletir. Arazi sulamaları ile tarımsal üretimi artırmak için kullanılan gübre ve ilaçlar su kaynaklarına karışır.
Ülkemizdeki suların kirlenmesi bu şekilde devam ederse, 25–30 yıl sonra yarattığı sorunların geri dönüşümünün olanaksız duruma dönüşeceği hesaplanmaktadır. Canlı yaşam ve insanlığın devamı için su kirliliğine karşı gerek ülkemizde gerek dünyada acilen önlemler alınmalıdır. Yaşamsal kaynağımız olan ‘su’yun öneminin bir gün değil sürekli gündemde tutulması gerekir.
Kısacası insanoğlu su kaynaklarını kullanırken aynı zamanda ona sanki hiç ihtiyaç duymayacakmış gibi kirletmektedir. Bu konu sanayi üretimi ile dünyada söz sahibi ülkelerin gündemine girince bu konuda sürdürebilirlik çalışmaları başlamıştır.
Sürdürülebilirlik su kaynaklarını gelecek nesillerin de kullanabileceği seviyede bırakmak, kirletme sınırını bu çerçevede tutmaktır. İnsan ihtiyaçlarının ve nüfusunun sürekli artması ve doğal kaynakların sürekli azalan nitelikte olması nedeniyle çevre sorunları uluslararası konferans ve toplantılarda su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde kullanılması tartışılmaktadır.
Dünya nüfusunun önemli bir kısmı temiz su kaynakları açısından fakir bölgelerde yaşamaktadır. Bu da devletlerin birbiri ile münasebetlerinde krizlere yol açmakta, savaşlar çıkmaktadır.
Ülkemiz su kaynakları itibariyle yeterli seviyede olsa dahi tarım ve sanayi atıklarının göl, nehir ve derelere bilinçsiz ve kontrolsüzce salınması nedeniyle ciddi su sorunları ile karşılaşacağımız açıktır. Deniz kenarındaki işletmelerin atıklarına denizlere deşarj etmesi nedeniyle denizlerimiz de kirlenmektedir.
Suyu kirletmemek, suyu temizlemekten, suyu tutumlu kullanmak, kirlenmiş sulardan temiz su elde etmekten daha kolaydır. Diş fırçalarken, banyo yaparken boşa akıtılan sular toplam da ciddi bir su israfı oluşturmaktadır.
Su israfı sadece su faturası ile değil, ileride tüketilebilecek temiz su kaynağı bulmakta zorlanacağımız anlamıyla da değerlendirilmektedir. Toplum su kullanımı konusunda bilinçli olursa ciddi oranda su tasarrufu sağlanacağı açıktır.
Su kaynaklarının verimsiz kullanılması ve kirlenmesi üzerinde etkili olan bazı faktörler, bakımsız altyapı nedeniyle su şebekesinde oluşan atıklar, sanayi ve turizm tesisleri atıklarının deşarjının denetlenmesinde meydana gelen zafiyetler olarak sayılabilir.
Tüm bu nedenlerle, geleceğe dair umutlu değil aksine kaygılıyım. Kaygımı artıran dünya nüfusunun dörtte birinin su sorunu yaşıyor olması, her yıl hala çok sayıda insanın temiz sudan mahrum kaldığı için hastalanarak ölüyor olması. Kaygılıyım çünkü Türkiye sanıldığı gibi su zengini bir ülke değil, aksine “su sıkıntısı çeken ülkeler” kategorisinde yer almakta ve TÜİK’e göre nüfusu 2030’da 100 milyona ulaşması öngörülen Türkiye, “su fakiri” bir ülke olmaya aday.